Sağlıklı bireylerde solunum burunda başlar. Ancak solunum yolu üzerindeki herhangi bir tıkanıklık solunumun kısmen veya tamamen ağızdan yapılmasına neden olur. Ağız solunumu nedenleri şunlardır:
1- Tonsil ve adenoid hipertrofisi (bademcik ve geniz eti büyümesi)
2- Alerji ve alerjik rinit
3-Konka hipertrofisi (burun içindeki konkaların normalden büyük olması)
4-Koanal atrezi (koanaların kemik veya mukoza ile kaplı olma durumu)
5-Septum deviasyonu (burun bölmesini oluşturan kemiğin sağa veya sola eğik olması)
6-Anatomik blokajlar (burun deliklerinin normalden küçük olması veya herhangi bir yapı bozukluğu)
7-Tıkayıcı uyku apnesi (uyku esnasında solunumun durması ve sıçrayarak uyanma)
8-Alışkanlık (geçmişteki bir engel nedeniyle, nörolojik olarak veya sebepsiz olarak nefes almanın ağız yoluyla yapılmasına alışmak)
Araştırmalara göre, ağız solunumunun %46 oranında 1-3. derece adenoid hipertrofisi, %17 oranında kronik rinit ve % 14 oranında septum deviasyonuna bağlı olduğu bildirilmiştir.
Dil normalde istirahat pozisyonunda damak kubbesi içinde yer alıyorken tıkanıklık durumunda havayolunu rahatlatmak için alt dental arkın içinde veya dışında olmak üzere aşağıda ve önde konumlandırılabilir. Bazı durumlarda alt çene de önde konumlandırılabilir. Bazen de sadece geceleri ağız solunumu yapılır.
Bunun gibi normal dışı fonksiyonların doğum sonrası erken yaşlarda başlayıp gelişim döneminde de sürmesiyle çene yüz yapısında kalıcı değişimlerin olduğu düşünülegelmiş ve bu konuda pek çok araştırma yapılmıştır. Solunum biçimi ile yüz şekli arasında bir ilişki bulamayan az sayıda araştırıcı olmasına rağmen, genelde ağız solunumunun belirli bir yüz yapısına neden olduğu ve çeşitli maloklüzyonların oluşumuna katkısı olduğu kabul görmektedir ve pek çok araştırma ile kanıtlanmıştır. Örneğin primatlarda burun delikleri tıkandığında suni olarak kötü çene kapanışı oluşturulmuştur. Allerjik çocukların solunumları incelendiğinde solunumun telafisi amaçlı aşağı dil konumlandırmanın geliştiği tespit edilmiş, çocukluğunda adenoidektomi geçirmiş bireylerin alt yüz gelişimlerinin normal bireylerden farklı olduğu bulunmuştur.
Farklı sebeplerle hayatının özellikle erken bir döneminde belli bir süre ağız solunumu yapmış veya halen yapmakta olan bireylerde görülebilen özellikler aşağıdaki şekilde sıralanabilir.
Ağız dışı bulgular
1- Uzun yüz ve artmış alt yüz yüksekliği
2- İstirahat pozisyonunda bile açık bir ağız
3- Kapanmayan veya zor kapanan dudaklar
4- Seste farklı bir tını
5- Bazı harflerin telafuzunda farklılık
6- Gülümsendiğinde aşırı görünen dişetleri
7- Yutkunmada ağız çevresindeki kasların büzülmesi
8- Orta yüzde çöküklük
9- Göz altlarında çukurluk ve morluk, göz dış kenarlarının aşağıya doğru çekilmiş gibi durması
Herhangi bir ağıziçi veya KBB muayenesine gerek olmadan dışardan gözlemlenebilen bu özellikler kesin olmamakla birlikte hekime hastanın burun solunumu ile ilgili bir sorunu olduğunu veya gelişim çağında böyle bir problem yaşadığını düşündürtür.
Ağız içi bulgular
1- Üst çenede tek veya çift taraflı darlık, bazen buna bağlı çapraşıklık
2- Maksilla derin ve açıklığı arkaya bakan ‘V’ biçiminde olabilir.
3- Molar bölgesinde aşağı doğru sarkma
4- Ön açık kapanış
5- Üst ileri itim (overjet)
6- Alt çene ileriliği (bu pseudo sınıf III durumu genellikle bademcik veya geniz eti ile ilgilidir.)
7- Bozuk ağız hijyeni ve özellikle ön bölgede gingivitis veya diğer periodontal sorunlar
Bütün bu klinik belirtiler yapılan sefalometrik ölçümler ve hastadan alınan anamnezle desteklendiğinde maloklüzyonun nedeni belirlenmiş olur.
Nedenin belirlenmesi hastalara yaklaşım açısından çok önemlidir.
Yaklaşım için uygun görülenler şu şekildedir:
1- Kulak burun boğaz uzmanına sevk ile teşhisin doğrulanması ve gerekli medikal veya cerrahi işlemin uygulanması veya gelecekte planlanması
2- Ağız hijyeninin düzeltilmesi, gereken diş hekimliği işlemleri
3- Maloklüzyonun ortodontik tedavisi
4- Farkındalık sağlama ve burun solunumuna yönlendirici, koklama, yutkunma ve konuşma düzeltimi ile ilgili bazı çalışmaların hastaya ödev olarak verilmesi
5- Sebebe özel bir pekiştirme dönemi (kötü fonksiyon sürüyorsa relaps olasılığı yüksektir)
Bu hastalarda uzun süreli kontrol çok önemlidir. Diş hareketi ortodontik tedavi görmemiş bireylerde bile yaşam boyu devam eden fizyolojik bir olaydır. Maloklüzyona neden olan alışkanlıkların sürmesi ortodontik relapsa neden olur.
Yüz morfolojisinin % 60’ı 4 yaşına dek oluşur. Ağız solunumu alışkanlığının erken ve doğru teşhis edilmesi ve hastanın doğru yönlendirilmesi maloklüzyonların oluşmasını engelleyeceğinden ve hastaların yaşam kalitesini olumlu yönde etkileyeceğinden bu fonksiyonun teşhisine gereken önem verilmelidir.
Ortodontiste yönlendirilme imkanı olmayan çocuk hastaların gelecekte ağız solunumu nedeniyle ortodontik tedavi ihtiyacı olup olmayacağını saptamak için geliştirilen skorlama yöntemi ile hastaları risk açısından değerlendirmek mümkündür.
Dr.Pervin Bilginer